15 Aralık 2010 Çarşamba




15 Aralık, 2010 TBD-Haber http://www.turkbirdev.info/

Başlıklar:
  • Nahçıvan'ın bölgenin Dubai'si olma hedefi
  • Kazakistan Bagimsizlik Gunu Istanbulda Coskuyla Kutlandi
  • Kazakistan, bağımsızlığını coşkuyla kutluyor
  • Kırgızistan`da koalisyon hükümeti tamam
  • KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu: "Rum Tarafı Çözüme Teşvik Edilmeli"
  • Özbekistan, KGAÖ'nün BDT içi sorunlara müdahalesine karşı
  • Türkiye, sağlık turizminde dünyada ilk 10'da
  • Türkmenistan'dan Hindistan'a boru hattı


Nahçıvan'ın bölgenin Dubai'si olma hedefi
Azerbaycan'a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, serbest ticaret bölgesi ve gümrüksüz ticaret uygulamalarıyla bölgenin Dubai'si olmayı hedefliyor.

Nahçıvan- 1990'lı yılların başından itibaren uygulamaya koyduğu ekonomi politikalarıyla dünyanın en lüks bölgelerinden biri haline gelen Dubai'yi örnek alan Nahçıvan yönetimi, Türkiye, İran ve Ermenistan'ın tam ortasında bulunmasını avantaja dönüştürerek ekonomik kalkınmasını hızlandırmayı amaçlıyor.

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Ekonomik Kalkınma ve Devlet Yatırımları Dış İlişkiler Müdürü Emin Zeynelov,Iğdır Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMDER) öncülüğünde bazı temaslarda bulunmak üzere Nahçıvan'da bulunan bir grup Türk gazeteciyi kabulünde Türkiye ile Nahçıvan arasındaki ticari ilişkilere değindi.

Emin Zeynelov, Nahçıvan olarak bölgede daha hızlı büyümek ve ekonomik refahı geliştirmek amacıyla serbest ticaret bölgesi, gümrüksüz ticaret, yatırımcıların teşvik edilmesi gibi bir dizi işlem üzerinde çalışma yürüttüklerini belirterek, bölgenin Dubai'si olmak için çalışmalarda bulunduklarının kaydetti. Zeynelov, Dubai gibi vergiden muaf bölge oluşturulmasıyla ilgili ''Hemen yarın olacak diyemeyiz ama bu konuda çalışma yapılıyor'' diye konuştu.

Zeynelov, bir dönem üzerinde tartışılan Türkiye-İran-Nahçıvan serbest ticaret bölgesi uygulaması konusunda, bakanlık olarak böyle bir çalışmalarının bulunmadığını, ancak bu politikaların Azerbaycan devleti tarafından daha üst bir politika olarak yürütülebileceğini söyledi.
Türkiye-nahçıvan özerk bölgesi ticaret hacmi
Türkiye ile Nahçıvan arasındaki ticaret hacminin geçen yıl 78 milyon dolara ulaştığını kaydeden Zeynelov, bunun 50 milyon dolarının Türkiye'den ithalat, 28 milyon dolarının ise Nahçıvan'dan Türkiye'ye ihracat olduğunu bildirdi.

Nahçıvan'ın dış ticaretinin yüzde 26'sını Türkiye ile yaptığını anlatan Dış ilişkiler Müdürü Zeynelov, İran ile olan ticaretin ise toplam ticaretin yaklaşık yüzde 4'üne tekabül ettiğini belirtti. Türkiye'den genel olarak teknoloji ağırlıklı mal ithalatı yaptıklarını, fabrika parçalarının yanı sıra bazen tüm fabrikayı satın alarak ülkelerine getirdiklerini anlatan Zeynelov, Nahçıvan'dan Türkiye'ye ise geçen yıl 4,4 milyon dolar değerinde 126 milyon kilovatsaat (KWH) elektrik ihracatı gerçekleştirdiklerini kaydetti.

Nahçıvan'da bulunan 64 Türk menşeli firmada 843 kişi Türk vatandaşının çalıştığını ve bu işletmelerin ticaretin yanı sıra gıda üretimi gibi alanlarda faaliyet gösterdiğini söyledi.''Her şey ucuz"

Toplantıda bir gazetecinin ''Neden Türk yatırımcılar burada yatırım yapsın?'' diye sorması üzerine Dış İlişkiler Müdürü Emin Zeynelov, Türkiye'ye kıyasla Nahçıvan'da işgücü, elektrik ve doğalgazın daha ucuz olduğunu ve bunların da bir malın girdi maliyetini belirlediğini söyledi. Azerbaycan'ın, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ile KDV anlaşması bulunduğunu ifade eden Zeynelov, dolayısıyla Rusya dahil bu pazara girmek isteyen Türk yatırımcıların avantajlı konuma geleceklerini ileri sürdü.

Nahçıvan'ın büyüme hızının geçen yıl yüzde 20 civarında olduğunu ve bu yıl da bu orana yakın bir büyüme beklediklerini söyleyen Zeynelov, özerk bölgenin 2005'ten bu yana kesintisiz büyümesini sürdürdüğünü bildirdi. Daha fazla Türk yatırımcıyı ülkesine davet eden Zeynelov, ülkede bir çok alanın halen çok bakir olduğunu ve Türk yatırımcıların bu alanlara girmesini memnuniyetle karşılayacaklarını belirtti.
Çinli Lifan'dan otomotiv yatırımı
Öte yandan Nahçıvan Özerk Cumhuriyetinin kalkınması, dünyanın en büyük ikinci ekonomisine sahip Çin'in de ilgisini çekmeyi başardı. Çin'in otomobil markalarından biri olan Lifan'ın 2010 yılı başında Nahçıvan yönetimi ile bölgede ortak bir otomobil montaj fabrikası kurduğu kaydedildi.
Bölgede incelemelerde bulunan gazetecileri fabrikaya götüren Azeri yetkililer, Çinli ve Azeri 50'den fazla işçinin çalıştığı fabrikanın aylık üretim kapasitesinin 80 otomobil olmasına karşın halen bu sayıya ulaşılamadığını bildirdi. Azerbaycan'ın tüm bölgelerine otomobil gönderen fabrikada dizel ve benzinli olmak üzere iki çeşit aracın montajının yapıldığı kaydedildi. Lifan markasıyla Nahçıvan'a getirilen araç parçaları, burada montaj işleminden sonra Naz Lifan adını alıyor. Azeri yetkililer, şu anda fabrikadaki tüm parçaların Çin'den geldiğini ancak önümüzdeki günlerde bazı parçaların bu fabrikada yapılmasını arzu ettiklerini söyledi.

Bu arada, söz konusu fabrikada üretilen araçlardan 200'ünün satıldığını belirten yetkililer, bankalarla yeni kredi anlaşmaları yapılmaya çalışıldığını, bunun sağlanması halinde, satış rakamlarının yükseleceğini ifade ettiler. (Kaynak: cumhuriyet.com.tr)

Kazakistan Bagimsizlik Gunu Istanbulda Coskuyla Kutlandi
Kazakistan Bagimsizlik Gunu Istanbul'da 12 Aralik 2010 tarihinde Kazak gencleri tarafindan coskuyla kutlandi. Ayrica Kazakistan'in ve tum Sovyet mahkumu halklarin bagimsizligina giden yoldaki ilk adimi 1986 Jeltoksan olaylarinin kurbanlari anildi, anilari yasatildi.

Kazakistan Istanbul Baskonsoloslugu ve Kazakistan Dostluk ve Kardeslik Dernegi tarafindan birlikte duzenlenen kutlamalarda ilk olarak geleneksel olarak her sene devam ettirilen Jeltoksan Kupasinin V. yapildi.

Turkiye'nin cesitli sehirlerinde yuksek tahsil goren Kazak ogrencilerden olusan 8 takimin katildigi ve Avcilar Platin Hali Saha Tesislerinde gerceklesen turnuvada birinciligi Istanbul Universitesi, ikinciligi Fatih Universitesi ve ucunculugu Sakarya Universitesi kazandi.

Turnuvanin sonunda Kazakistan Baskonsoloslugu mensuplari ile Kazakistan'dan gelen ogrencilerden olusun bir karma ile Turkiye Kazak genclerinden olusan diyaspora karmasi bir dostluk maci yapti. Cok teknik ve uyumlu futbollariyla goz dolduran diyaspora takimi Kazakistan Istanbul Baskonsoloslugu Mustesari Askhat Dauvtov'un takdirlerini kazandi.


09.00 - 16.00 arasinda yapilan maclarin sona ermesinden sonra, Yenimahalle Cem Karaca Kultur Merkezine gecildi. Burada Ankara'dan bu kutlama icin ozel olarak gelen Kazakistan Buyukelcisi Janseyit Tuymebayev'in katilimiyla Kazak ogrencilerin hazirlayip sundugu program izlendi.

Programin baslangicinde gencler 1986 Jeltoksan, yani Aralik olaylari ile ilgili tiyatral bir kesit sundular. Basarili bir sekilde hazirlanan sahnede genclerin Almati Brejnev alanindaki protesto gosterileri ve bunu siddetle ezen Sovyet emniyet gucleri tasvir edildi.

Daha sonra Jeltoksan olaylarinin kahramani Kayrat Riskulbekov canlandirildi. Onun portresi basarili bir bicimde ortaya kondu ve unlu siiri
"Kayrat degen atim bar,
Kazak degen zatim bar,
Erkek toqti kurbandik,
Atam desender atindar" okundu. Gercekten cok duygulu sahneler gencler tarafindan ustalikla sunuldu. Senaryoyu yazan ve oynayanlari kutluyorum. Az oz, ama cok etkileyici idi.

Bundan sonra Buyukelci Janseyit Tuymebayev acilis konusmasini yapti. Kazakistan Turkiye iliskileri, ozellikle egitim iliskileri uzerinde durdu. Turkiye'nin Kazakistan'in gercek dostu olduguna su sozlerle vurgu yapti:

"Turkiye Kazakistan'in bagimsizligini ilk taniyan, hem de iki saat icinde taniyan bir ulkedir. Normalde bagimsizligini ilan eden bir ulkenini bagimsizligini bir kac gun sonra, biri iki hafta sonra taninmaya baslar. Oysa bizim bagimsizligimizi Turkiye hic geciktirmeden iki saat icinde tanimistir. Bu dunyada bir ilktir. Tarihte bunun baska bir ornegi yoktur. Bu sebeple, Kazakistan'in gercek dostu, kardes Turkiye'dir" dedi.

Bundan sonra Kazakistan Istanbul Baskonsolosugu Mustesari Askhat Dautov sabah yapilan Jeltoksan Kupasi Turnuvasi ile ilgili bilgiler verdi. Dereceleri acikladi. Dereceye giren en cok gol atan futbolcu Anzor ve ilk uce giren takimlarin kupa ve madalyalarini Buyukelci verdi. Ayrica bu gecenin duzenlenmesinde maddi ve manevi katkilari bulunan Kazakistan Dostluk ve Kardeslik Dernegi Baskani, Izmir Fahri Konsolosu Mevlut Ozkisi'ye ve cesitli firmalarin yetkililerine tesekkur plaketlerini verdi.

Bundan sonra cesitli skec ve konserlerle program devam etti. Gecede diyaspora Kazaklari adina Murat Turkkan'a seref konugu olarak yer verildi. Murat Turkkkan basarili bir bicimde dombriasiyla icra ettigi Alatav sarkisiyla herkesin begenisini kazandi.

Gecede Altaylarda oynamasini bilmeyen yigide kiz verilmedigi Karajorga dansi da yapildi. Kazakistan vatandasi Ahiska Turku ogrencilerin Kafkaslara ozgu hareketli ezgin danslari salonu heyecana sevk etti. Istanbuldan bir ilkogretim okulunun ogrencilerinin davul zurnali folklor gosterileri de geceye renk katti.

Gecenin onemli sanatcilarindan biri olarak goz dolduran Berlinli olan fakat bagimsizliktan sonra Almatiya goc ederek yerlesen Arslan Tosun buyugumuzun evladi ve yuksek tahsil icin Istanbul'a gelerek Tomerde Turkce ogrenmekte olan Kajimukan Tosun idi. Soyledigi sarkilar, yaptigi danslar ve oynadigi tiyatrol roller ile gelecegin dort dortluk bir sanatcisi olacaginin sinyallerini verdi.

En sonunda tum sanatcilar maytaplarin esliginde sahnede yerini aldilar. Tum seyirciler ayakta ogrencileri alkisladilar.

Gercekten 12 Aralik 2010 gunu Istanbul'da bir Kazakistan bagimsizlik gunu coskusu yasandi. Bunu yasamamiza vesile olan basta ogrenciler olmak uzere, bu gunu tertipleyen, emek veren Istanbul Baskonsoloslugu ve Kazakistan Dostluk ve Kardeslik Dernegi yoneticileri olmak uzere tum herkese tesekkur ediyorum.

Saygilarimla,
Istanbul,
Abdulvahap Kara



Kazakistan, bağımsızlığını coşkuyla kutluyor
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, ''Kazak halkı, bağımsızlığını kazanmadan önce dilini ve dinini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya idi'' dedi.

Cumhurbaşkanı Nazarbayev, yıldönümü nedeniyle Bağımsızlık Sarayı'nda düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, Kazak halkının bağımsızlık öncesinde büyük sıkıntılar ve zor günler yaşadığını söyledi. ''Kazak halkı, bağımsızlığını kazanmadan önce dilini ve dinini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya idi'' diyen Nazarbayev, Kazak halkının bağımsızlık aşkıyla bu sıkıntıların aşıldığını açıkladı.

Kazakistan'ın geçmiş kötü günleri geride bıraktığını ve geleceğe ümitle baktığını ifade eden Nazarbayev, ''Bağımsızlık bayramı halkımızın en büyük bayramıdır. Bu bayramı en içten duygularımla kutluyorum'' dedi.

Akorda Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev bağımsızlığın 19.yıl dönümü münasebetiyle düzenlenen madalya törenine katıldı. Nazarbayev, Kazakistan'a hizmet eden devlet ve sanatçılara madalya takdim etti.

Nazarbayev düzenlenen törende, ekonomik kalkınma ve ekonomik krize karşı uyguladığı başarılı programlardan dolayı Başbakan Karim Masimov'a 'Kazakistan Birinci Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev Nişanı' takdim etti. Nazarbayev, Kazakistan'ın ulusal güvenliği, ekonomik ve kültürel kalkınmasından dolayı da Kazakistan Acil Durumlar Bakanı Vladimir Boşko'ya Barış Nişanı, Başbakan Yardımcısı Aset İsekeşev'e Kurmet Nişanı, Astana Valisi İmangali Tasmagambetov'a Barış Nişanı ve Kültür Bakanı Muhtar Kul-Muhammed'e Parasat Nişanı takdim etti.

Nazarbayev, Kazakistan Milli Marşı'nı yazan Jumeken Necmeddinov ve besteleyen Şemşi Kaldayakov'a Kazakistan Hizmet Nişanı ve Azeri sanatçı Polat Bülbüloğlu'na da Cumhurbaşkanlığı Barış ve İlerleme 'ödülünü takdim etti.

NAZARBAYEV: BAĞIMSIZLIĞIMIZI GÖZ BEBEĞİMİZ GİBİ KORUMALIYIZ.
Bağımsızlık Sarayı'nda düzenlenen etkinlikte davetlilere hitap eden Cumhurbaşkanı Nazarbayev, Kazakistan'ın bağımsızlığını aldıktan sonra uygulanan doğru ve isabetli politikalar sayesinde bölgenin dinamik ve güçlü ekonomilerinden biri haline geldiğini söyledi. Tarihinde çok zorluklar gören Kazak halkının bugün gelinen seviyede emeğinin büyük olduğunu belirten Nazarbayev, 'Bağımsızlığımıza gözümüzün bebeği gibi bakmalıyız. Ekonomimizi güçlendirerek dünyanın önde gelen ülkeleri arasına girmeliyiz". dedi.

Dünyada hatırı sayılır bir ülke olmak için ortalama 45 yıl geçmesi gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı, Kazakistan'ın 19 yıl gibi kısa zaman zarfında büyük başarılara imza attığını vurguladı. (Kaynak: zaman.com.tr)


Kırgızistan`da koalisyon hükümeti tamam

BİŞKEK(CİHAN)- Kırgızistan`da 10 Ekim`de yapılan genel seçimlerin ardından, ikinci kez koalisyon hükümeti için taraflar anlaştı. Daha önceki koalisyon hükümeti meclis başkanlığı seçimi yüzünden hayata geçirilememişti. Respublika (Cumhuriyet) Partisi lideri Ömürbek Babanov`un liderliğinden yürütülen koalisyon kurma çalışması nihayet neticelendi.

Buna göre, Babanov önderliğinde kurulan koalisyon hükümetinde başbakanlık görevi Sosyal Demokrat Partisi Başkanı Almazbek Atambayev`e verildi. Meclis başkanlığı görevini ise Ata Curt Partisi lideri Akmatbek Keldibekov üstlendi. Ömürbek Babanov`un ise başbakan yardımcılığı görevini yürütecek. Koalisyon hükümeti mecliste yeteli oy alırsa, meclis başkanı için oylama yapılacak. (Kaynak: tumgazeteler.com)


KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu: "Rum Tarafı Çözüme Teşvik Edilmeli"
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, zor ve kritik bir dönemden geçmekte olan Kıbrıs Türk Halkı'nı güzel günlerin beklediğini belirterek, kimsenin karamsarlığa kapılmamasını, herkesin gönlünü ferah tutmasını istedi.

Eroğlu, "Biz Kıbrıs Türkleri geçmişte çok daha zor günlerde birlikte hareket ederek ayakta kalmayı ve varlığımızı sürdürmeyi başarmış bir halkız. Bundan sonra da varlığımızı sürdürecek ve bu coğrafyada kendi kendimizi başkasının tahakkümü altına girmeksizin özgürce yönetmeyibaşaracağız" dedi.

Kıbrıs müzakerelerinde de önemli bir eşikten geçilmekte olduğunu kaydeden Eroğlu, ocak sonunda Cenevre'de yapılacak ve önemli olduğu anlaşılan toplantıda Kıbrıs Türk Halkının çıkarlarını ve bu kadar yıllık onurlu mücadelesini gözeterek hareket etmeye devam edeceklerini vurguladı. Cumhurbaşkanı Eroğlu, Kıbrıs Türk tarafının sorunların nasıl halledileceği konusunda tüm iyi niyetiyle Ocak ayı sonuna kadar müzakereleri sürdüreceğini ve bugüne değin olduğu gibi yapıcı davranacağını belirtti. Çözüm müzakerelerinin bir yaşam biçimi halini almaması gerektiğine de işaret eden Eroğlu, "Kıbrıs Türk halkı uluslararası bir statü verilmeden Rum tarafının rızasına muhtaç şekilde yaşamak zorunda bırakılamaz. Bu nedenle müzakerelerin sonsuza dek devam edemeyeceği yönünde BM tarafından yapılan değerlendirmeye biz de katılıyoruz" dedi.

Kıbrıs Türk Halkının bir kırk yıl daha müzakerelere tutsak edilerek statüsüz bir biçimde havada bırakılamayacağını, bunun hakkaniyetle ve insan haklarıyla bağdaşmadığını her fırsatta vurguladığına işaret eden Cumhurbaşkanı, BM tarafından gelecek yılın ilk çeyreğinden sonra çözüm yönünde var olan fırsat penceresinin kapanacağı yönünde yapılan saptamayı da olumlu olarak değerlendirdiğini ifade etti. Eroğlu, "Kimse ne bizden ne de Türkiye'den Garanti ve İttifak Antlaşmalarıyla yaratılan etkin ve fiili garantinin gerisine gidecek düzenlemeler içeren bir çözüm antlaşmasını kabul etmemizi bekleyemez. Uğraşımız Garantörümüz Anavatan Türkiye ile verilen haklı bir uğraştır ve böyle olmaya devam edecektir" dedi.

Geçilmekte olan kritik dönemde halkın birliğini gözeterek, toplumsal barışa hizmet edecek şekilde davranmaya özen göstermek gerektiğini kaydeden Eroğlu, "Hepimiz aynı gemideyiz ve Kıbrıs Türk Halkının bu adada kendi onuruyla kendi kendini yönetme hakkını ve mücadelesini ileri taşıyacak şekilde birlikte hareket etmek zorundayız. Hangi siyasi partiden ya da görüşten olursak olalım Halkın geleceğini düşünerek bir toplumsal birlik yaratmak ve asgari müştereklerde buluşmak zorundayız" şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Eroğlu Kıbrıs müzakerelerine ilginin her iki tarafta da giderek azaldığına dikkat çekerken de Kıbrıs sorununun çözümü konusunda Halkta bir beklenti olabilmesi için müzakere masasında somut bir ilerleme olması gerektiğini, bunun için de Kıbrıs Rum tarafının teşvik edilmesi şarttır olduğunu vurguladı.

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, bugün televizyonlardan Ulusa Sesleniş konuşması yaptı. İkinci kez gerçekleşen Ulusa Seslenişte Kıbrıs konusundaki son gelişmeler ve müzakere sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Eroğlu, halk tarafından Cumhurbaşkanlığı görevine getirilirken ana sorumluluğunun, gerek Kıbrıs Türk halkına, gerekse Anavatan Türkiye'nin çıkarlarını gözeterek Kıbrıs konusunu adil ve kalıcı bir barış antlaşmasıyla sonuçlandırmak olduğunu söyledi. Eroğlu, Kıbrıs müzakerelerini olumlu birsonuca ulaştırmak için çalışma ekibiyle birlikte elinden gelen gayreti gösterdiğini ve tüm iyi niyetiyle muhataplarının talebini geri çevirmeyerek mülkiyet başlığını görüşmeye başladığını kaydetti.

"RUM TARAFI ÇÖZÜME TEŞVİK EDİLMELİ"
Rum tarafını çözüme teşvik etmesi gerektiğini kaydeden Eroğlu, bunu da uluslararası toplumun yapması gerektiğini belirtti. Eroğlu, Rum tarafını esneklik göstererek karşılıklı kabul edilebilir bir çözüme cesaretlendirmenin çeşitli yolları olduğunu söyleyerek, "Örneğin haksız yere gasp edilen sözde Kıbrıs Cumhuriyeti pozisyonunun sorgulanmaya başlanması, Rumların Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinde uyguladığı tehdit siyasetini boşa çıkaracak adımlar atılması, Kıbrıs Türküne uygulanan haksız izolasyon ve sınırlamaların kaldırılması ya da KKTC yetkililerinin ve kurumlarının yabancılar tarafından doğrudan muhatap alınması, Rum tarafını çözüme teşvik edebilecek olan unsurlardır" şeklinde konuştu. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Türk tarafının müzakerelerde izlediği politikanın çok açık ve net olduğunu ifade ederek, "Biz, bu adada her iki Halk için de karşılıklı kabul edilebilir, kalıcı ve adil bir barış antlaşması yapma arayışı içerisindeyiz" dedi. Eroğlu, müzakereler devam ederken 1960 ertesinde kurulan ortaklık devletinden atılarak gettolarda yaşamak zorunda bırakılmalarını, devleti kurmalarına rağmen Rumlara hükümet muamelesi yapılmaya devam edilmesini ve statüsüz bırakılmalarını akılda tutmak durumunda olduklarına dikkat çekti. Eroğlu, müzakerelere iyi niyetle devam edeceklerini söyledi. Müzakerelerin yeni bir ortaklık kurmak için yapıldığını vurgulayan Eroğlu, kimsenin Kıbrıs Türk halkına hor görüldüğü ve atıldığı "sözde Kıbrıs Cumhuriyetinin" empoze edemeyeceğini sözlerine ekledi.

Çözümün temel hükümlerinin AB Birincil Hukukunun parçası olması gereğine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Eroğlu, geçmişte yaşadıkları olayların güvenlik açaini düşünerek bir toplumsal ısından Türkiye'nin etkin ve fiili garantisinin zorunlu olduğunu kanıtladığını söyledi. Kıbrıs Türk halkına uluslararası bir statü verilmeden Rum tarafının rızasına muhtaç şekilde yaşamak zorunda bırakılamayacağını vurgulayan Eroğlu, bu nedenle müzakerelerin sonsuza dek devam edemeyeceği yönünde BM tarafından yapılan değerlendirmeye kendilerinin de katıldığını belirtti.

"CENEVRE TOPLANTISI SON DERECE ÖNEMLİ"
Cumhurbaşlkanı Eroğlu, Cenevre'de Ocak 2011'de yapılması öngörülen görüşmeye de bu perspektiften baktığını belirterek, "BM bizden Cenevre'ye dek ana uyuşmazlık noktalarını saptayarak bunların nasıl halledilebileceği konusunda pratik bir plan çalışması yapmamızı istemiştir. Biz Kıbrıs Türk tarafı olarak bu konuda tüm iyi niyetimizle Ocak ayı sonuna kadar müzakere edeceğiz ve bugüne değin olduğu gibi yapıcı davranacağız" dedi.

Eroğlu, bu aşamada Cenevre görüşmesiyle ilgili olarak çok fazla birşey söylemenin mümkün olmadığını ancak gelen bilgilere göre önemli olduğu anlaşılan toplantıda Kıbrıs Türk Halkının çıkarlarını ve bu kadar yıllık onurlu mücadelesini gözeterek hareket etmeye devam edeceklerini söyledi.

BM GENEL SEKRETERİ'NİN RAPORU
BM Genel Sekreteri'nin iyi niyet misyonu raporuna da değinen Eroğlu, müzakerelerdeki yapıcı tutumunun bu raporda açıkça ortaya konulduğunu belirtti.

Eroğlu, şöyle devam etti:"Geçmişte benim KKTC Cumhurbaşkanlığı görevini almam halinde Kıbrıs görüşmelerinin bizim tutumumuz nedeniyle çökeceği, Kıbrıs Türk tarafının ve Anavatan Türkiye'nin uluslararası toplum tarafından suçlanacağı ve daha başka pek çok karamsar ve yanıltıcı tablolar çizilmişti. Yapılan eleştirilerin ve çizilen bu olumsuz tabloların haksız olduğu, gerek Mayıs ayından bugüne devam eden müzakerelerdeki yapıcı tutumumuz, gerekse BM'nin son raporuyla açıkça ortaya çıkmıştır. Bir başka ifadeyle, geçmişte çeşitli siyasi kaygılarla "çözüm karşıtı olduğumuz" yönünde bize yapılan eleştirinin yersizliği kanıtlanmıştır"

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, eleştirinin demokrasinin en doğal ve gerekli davranışlarından biri olduğunu ancak seçimler bittikten sonra herkesin halkın iradesine saygı duyması gerektiğini söyledi. Eroğlu, "Geçmişte seçim dönemlerinde geliştirilen bazı eski söylemlerin hala daha devam ettirilmesi, Nisan ayından bu yana attığımız tüm olumlu adımlara rağmen bunların bazı kişi ve çevrelerce göz ardı edilmesi hem üzücüdür hem de Kıbrıs Türk Halkının çıkarlarına zarar vermektedir. Halkımızın birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğu böyle bir dönemde herkesin bu hususlara gerekli özeni göstermesi gerekir" dedi.

Kritik bir dönemden geçildiğini ve halkın birliğini gözeterek, toplumsal barışa hizmet edecek şekilde davranmaya özen göstermek gerektiğini kaydeden Eroğlu, "Hepimiz aynı gemideyiz ve Kıbrıs Türk Halkının bu adada kendi onuruyla kendi kendini yönetme hakkını ve mücadelesini ileri taşıyacak şekilde birlikte hareket etmek zorundayız. Hangi siyasi partiden ya da görüşten olursak olalım Halkın geleceğini düşünerek bir toplumsal birlik yaratmak ve asgari müştereklerde buluşmak zorundayız" diye konuştu.

GÜNEY KIBRIS'TAKİ ENDİŞE VERİCİ OLAYLAR
Kıbrıs Türk tarafının iki Halk arasındaki ilişkilerin olumlu yönde gelişmesi yönündeki tutumuna rağmen Güney Kıbrıs'ta son dönemde yaşanan birtakım olayların endişe verici olduğunu kaydeden Eroğlu, Larnaka'da yapılan ırkçı saldırıyı, zaman zaman güneye geçen vatandaşların arabalarına yönelik olarak yapılan diğer saldırıları ve özellikle bu türden olaylar ertesinde baz'felı Kıbrıs Rum makamlarının yaptıkları ve bu tarz davranışlara çanak tutan açıklamaları endişe verici bulduğunu söyledi. (Kaynak: medya73.com)



Özbekistan, KGAÖ'nün BDT içi sorunlara müdahalesine karşı
Özbekistan, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)'nun NATO'su olarak değerlendirilen Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü(KGAÖ)'nün BDT içi sorunlara müdahalesine karşı çıkıyor.

Konuyla ilgili görüşünü Moskova'da yapılan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) Devlet Başkanları Zirvesi'nde bir kez daha dile getiren Özbekistan, örgütün BDT bünyesinde daha çok dış tehditlere karşı mücadele etmesini istiyor.

Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Karimov, 'KGAÖ'nün en önemli görevinin, öncelikli olarak üye (Kazakistan, Rusya, Ermenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Belarus, ) ülkeleri dış tehditlerden korumak olduğu görüşünü savunuyor.

Özbekistan, bu yüzden KGAÖ'nün, üye ülkeler arasında meydana gelen anlaşmazlıkların çözülmesi ve ülkelerde yaşanan iç şiddet olaylarına karışmaması gerektiğini dile getiriyor.
Özbekistan BDT içinde yaşanan iç gerginlik ve şiddet olaylarının farklı senaryolarla meydana geldiğini savunurken, bu tür olaylarda dış çevrelerin doğrudan karışması ve finanse etmesi gibi durumları göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Taşkent en son Kırgızistan'da ülkenin güneyinde yaşanan etnik çatışmalarda olduğu gibi öncelikli olarak olayların organizatörlerinin tespit edilmesinin doğru olacağı fikrini savunuyor. Taşkent ayrıca, 10-14 Haziran günleri arasında Kırgızistan'ın güney bölgelerinde yaşanan etnik şiddet olaylarının herkes için bir ders olması gerektiğini dile getiriyor.

Özbekistan, BDT ve KGAÖ üyesi Ermeni işgali altındaki Karabağ sorununun da bir ihmal ve yanlış yaklaşımın neticesi olduğunu savunuyor. Bakü'ye bu konudaki desteğini Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in 27-28 Eylül günleri arasındaki Taşkent ziyaretinde bir kez daha dile getiren Özbekistan, 'Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ anlaşmazlığının zamanında önlenememesinin bir neticesi olduğunu savunuyor. Taşkent, çatışmaların yayılması ve tırmanmasına adete göz yumulduğunu ve zamanında müdahale yapılmadığı gerekçesiyle de bu günlere kadar süre geldiğini dile getiriyor.

Özbekistan, en son 2009'da KGAÖ bünyesinde kurulması kararlaştırılan hedeflenen 'Acil Müdahale Gücü' anlaşmasına imza atmamıştı.

1992'te temeli atılan ve güvenlik amaçlı kurulan KGAÖ'nün oluşuyla ilgili anlaşma ise tam olarak 1994'de yürürlüğe girdi.1999'da bu yapılanma ile ilgili anlaşma süresinin uzatılması protokolüne imza atmayan Özbekistan, Azerbaycan ve Gürcistan bu örgütten ayrılma kararı almıştı. Bu ayrılıktan sonra KGAÖ, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Tacikistan ve Belarus'la yola devam etmişti. Özbekistan uzun bir ayrılıktan sonra 16 Ağustos 2006'da tekrar örgüte üye olmuştu. (CİHAN)


Türkiye, sağlık turizminde dünyada ilk 10'da
Her geçen gün daha çok önem kazanan sağlık turizminde Türkiye, turizm gelirleri açısından dünyada ilk 10 ülke arasında yer alıyor.

Dünyada ve Türkiye’de Sağlık Turizmi 2010 Durum Analiz Raporu ve Çözüm Önerileri" başlıklı kitapta yer alan bilgilere göre, Uluslararası Sağlık Hizmetleri Ücret Karşılaştırması (2009) çalışmasında, fiyatlanan hemen hemen tüm medikal operasyonlarda, Türkiye en cazip ülke konumunda bulunuyor. Türkiye’de ortalama 7 bin 500 dolar olarak tespit edilen kalp kapakçığı yenileme ameliyatı ABD’de 160 bin dolar olarak dikkat çekiyor. Türkiye, fiyat avantajının yanı sıra kalite ve hizmet standardı JCI onaylı 39 akredite hastanesiyle de önem kazanıyor.

Türkiye’de devlet ve özel hastanelerin sayısının son yıllarda hızla arttığı belirtilen raporda, 2007’de 1 milyon 276 olan toplam hastane sayısının, 2013 yılı sonunda 1 milyon 418’e ulaşmasının öngörüldüğü vurgulanıyor.

Türkiye Sağlık Vakfı Genel Sekreteri ve kitabın editörü Bekir Metin tarafından hazırlanan ve yayımlanan "Dünyada ve Türkiye’de Sağlık Turizmi 2010 Durum Analiz Raporu ve Çözüm Önerileri" kitabında son yıllarda turizm içinde "sağlık" alanın da önemli bir yer tutmaya başladığı belirtiliyor.

Rapor, Türkiye ve dünyada sağlık-turizm ilişkisinin insanların sağlığına katkı ve tedavi boyutunu vurgulayan tıbbi turizm ile termal turizm, spa-wellness (sudan gelen sağlık), yaşlı ve engelli turizmini ele alıyor.

Sağlığın, insanlığın en vazgeçilmez hakkı ve temel ihtiyacı olduğu ifade edilen raporda, birey sağlığının korunmasında, tıbbi koruyucu, tedavi edici hizmetlerin daha fazla önem kazandığı, refah düzeyinin gelişmesiyle birlikte bireylerin yaşam kalitesini artırmaya yönelik, termal etkinlikler ve spa-wellness hizmetlerine olan taleplerinin artığı vurgulanıyor.

Analiz Raporunda yer alan bilgilere göre, Dünya Turizm Örgütü’nün raporu baz alındığında 1980 yılında 277 milyon olan yabancı turist sayısının, 2010 yılında 1 milyar 6 milyon, 2020 yılında ise 1 milyar 561 milyona çıkması öngörülüyor. Dünya ekonomisinin ortalama büyüme rakamlarının üstünde olan bu büyüme hızı, sektörü özellikli kılıyor.

Türkiye’de kamu sağlık hizmetleri yanı sıra son yıllarda özel sektör sağlık hizmetlerinin de hızla gelişmeye başladığı, Avrupa standartlarında hizmet üretilerek, sağlık sistemine entegre olduğu belirtiliyor. Türkiye, sahip olduğu sağlık tesisi, yetişmiş insan gücü, teknolojik altyapı ve tecrübe birikimi ile sağlık turizmi açısından önemli bir cazibe merkezi konumunda bulunuyor.

"TÜRKİYE, DÜNYADA TURİZM GELİRLERİ AÇISINDAN İLK 10’DA"
"Türkiye’nin turizm gelirleri açısından dünyada ilk 10 ülke arasına girmeyi başardığı" ve sağlık turizminin belirginleşmesi ve geliştirilmesi yoluyla daha üst sıralara çıkılmasının mümkün olduğu vurgulanıyor.

Sağlık Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın hazırladığı stratejik planlarda yer alan politikalar ile Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın sağlık turizmini destekleme çabaları sonucunda, sağlık turizminin geliştirilmesi için çeşitli çalışmaların yürütüldüğü ve ilgili kamu kuruluşlarının, sektörün ihtiyaç ve beklentileri çerçevesinde hızla yeni kararlar alması, yerli ve yabancı yatırımcıların ülke tercihlerini etkileyeceği ifade ediliyor.

Gelişmiş ülkelerin, uzun süren hasta bekleme listelerinden kurtulmak, kaliteli ve daha kısa zamanda hizmet almak, kronik hastaların, yaşlıların veya engellilerin başka yerlere giderek tedavi olmak istemeleri, tedavinin yanı sıra gezme ve kültürel ziyaretlerde bulunma arzusu ve sağlık hizmet maliyetini düşürme gibi nedenlerle, sağlık hizmetlerini başka ülkelerden satın alma yolunu tercih ettiği ifade ediliyor. Komşu ülkelerle, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri vatandaşları ise ileri sağlık teknolojilerine ulaşmak, kaliteli sağlık hizmeti almak amacıyla yurt dışına çıkmayı tercih ediyor.

Türkiye’nin coğrafi yapısı, doğal ve tarihi zenginlikleri, iklimi, mevcut turizm ve sağlık altyapısı ile özel sektörün bu alanda başarılı çalışmaları göz önünde bulundurulduğunda sağlık turizmi için şartların uygun olduğu vurgulanıyor.2009 yılında yapılan Uluslararası Sağlık Hizmetleri Ücret Karşılaştırması çalışmasında, fiyatlanan hemen hemen tüm medikal operasyonlarda, Türkiye en cazip ülke konumunda bulunuyor. Buna göre, "Türkiye’de ortalama 7 bin 500 dolar olarak tespit edilen kalp kapakçığı yenileme ameliyatı, ABD’de 160 bin dolar olup, diğer sağlık turizmi destinasyonlarında rakam ikisinin arasında tutuluyor. Türkiye’de sektörde operasyonların fiyat avantajının yanı sıra kalite ve hizmet standardı JCI onaylı 39 akredite hastanesi ile önemli bir potansiyel taşıyor.

Türkiye’nin 100 milyar dolarlarla ifade edilen global pazardan hak ettiği payı, mevcut sağlık tesisi, yetişmiş insan gücü ve teknolojik altyapısını, kamu-sivil toplum kuruluşları, özel sektör işbirliği ve eş güdümü ile ve yurt dışı tanıtım ve pazarlama stratejileri uygulamalarıyla alabileceği belirtiliyor.

"ÜLKELER, GSMH’DEN YÜZDE 2-16 ARASINDA PAY AYIRIYOR"
Sağlık alanında sektöre genel bakıldığında, küresel sağlık harcamalarının 2009’da 5 bin 460 milyar dolar düzeyinde gerçekleştiği belirtiliyor.Ülkeler, gelişmişlik düzeylerine göre farklılık göstermekle birlikte, GSMH’nın yüzde 2 ile yüzde 16 arasında değişen oranlarını sağlık harcamalarına ayırıyor. Raporda, Türkiye’de ise bu oranın yüzde 5,7 olup, yüzde 8,9 olan OECD ortalamasının altında olduğu ifade ediliyor.OECD ülkelerinde sağlık harcamalarının ortalama yüzde 73’ü kamu tarafından karşılanırken, Türkiye’de ise bu oran 2000’de yüzde 63’dan 2009’da yüzde 71’e ulaşıyor. Türkiye’de sağlık harcamalarının 2009 yılında 38 milyar dolara ulaştığı ve GSYİH içinde yüzde 6,2’lik bir paya sahip olduğu belirtiliyor.

Türkiye’de devlet ve özel hastanelerin sayısının son yıllarda hızla artarak 2007’de bin 276 olan toplam hastane sayısının, 2013 yılı sonunda bin 418’e ulaşmasının öngörüldüğü vurgulanıyor.

"SEKTÖR 2009’DA 95,3 MİLYAR TL DEĞERİNDE HACME ULAŞTI"
Dünya genelinde 210 milyonu aşkın kişiye istihdam sağlayan (küresel istihdamın yüzde 7,6’sı) turizm sektörünün, 2009’da küresel ekonomik durgunluk, salgın hastalıklar, yüksek petrol fiyatları ve döviz kurlarındaki dalgalanmalara rağmen, dünya genelinde 5 milyon 474 milyar dolarlık hacme ulaştığı belirtiliyor.

Dünya turizm sektörünün yıllık ortalama yüzde 6 ile yüzde 7 seviyelerinde büyüme kaydettiği ve 2009 yılı gelirindeki başarının temel anahtarının kamu ve özel sektör ortaklıkları olduğu vurgulanıyor.Turizm sektörünün, Türkiye’de ve dünyada son dönemlerde ekonomik kalkınmanın arkasındaki en önemli itici güçlerden biri olduğu vurgulanarak, sektörün 2009’da 95,3 milyar TL değerinde hacme ulaştığı ve bu rakamın Türkiye’nin toplam GSYİH’sinin yaklaşık yüzde 10,2’sine denk geldiği ifade ediliyor.

"HASTALARIN YÜZDE 40’I GELİŞMİŞ TEKNOLOJİYİ TERCİH EDİYOR"
ABD’de Mayıs 2008’de yapılan bir araştırmada, medikal (tıp), termal, SPA- Wellness, yaşlı ve engelli turizmi için yurt dışına tedavi için giden hastaların yüzde 40’ı gelişmiş teknolojiyi, yüzde 32’si ise kaliteli bakımı ön planda tutuyor.

2009 yılında 25.5 milyon yabancı turist sayısına ulaşan Türkiye, ileri teknoloji kullanan ve fiyat avantajı sunan sağlık tesisleri ile yabancı hastalar için tercih edilen ülkeler içinde yer alıyor.

Türkiye’de sağlık turizminde, kronik hastalıklar ve planlı tedavi hizmetleri daha uygun fiyata sunulduğundan Avrupa’ya ve 11 Eylül sonrası tablodan dolayı Ortadoğu ve Orta Asya’ya pazarlama imkanı bulunuyor.Kaplıcaların da özellikle Avrupa ülkelerine tanıtıldığında iyi bir pazar olacağı düşünülüyor.

Türkiye’de sağlık turizmi adına öncelikli sunulacak hizmetler, göz lazer tedavisi, estetik cerrahi hizmetleri, diş tedavisi, kalp cerrahisi, kaplıca tedavisi olarak sıralanıyor. (Kaynak: milliyet.com.tr)


Türkmenistan'dan Hindistan'a boru hattı
Türkmen doğalgazını Afganistan üzerinden Pakistan ve Hindistan'a ulaştıracak doğalgaz boru hattı için Türkmenistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan temsilcileri çerçeve anlaşmasına imza attılar.

Yaklaşık 16 yıldır gündemde olan Trans-Afgan boru hattı, bir diğer adıyla Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-Hindistan (TAPI) boru hattı projesi için taraf ülkelerin temsilcileri Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'ta biraraya geldi.

Dünyanın 4. en büyük doğalgaz rezervine sahip ve doğalgaz ihracatını arttırma arayışı içerisinde olan Türkmenistan'ın Devlet Başkanı Gurbangulı Berdimuhamedov'un çağrısı üzerine, Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai, Pakistan Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari ve Hindistan Petrol ve Doğalgaz Bakanı Murilli Deora Aşkabat'taki Oğuzkent Otel'de düzenlenen TAPI-2010 zirvesinde buluştu.

4 aydır süren teknik grup toplantıları sonrası biraraya gelen taraflar projeyi masaya yatırdılar. Esas sorunun güvenlik ve finans konusu olarak değerlendirildiği zirvede, liderler yuvarlak masa etrafında yetkili bakanları ve teknik heyetleriyle projeyi teknik, güvenlik, mali ve ticari açıdan ele aldılar.

Toplantıda konuşan Türkmen lider Berdimuhamedov, projenin komşuluk ilişkilerini ve dostluğu geliştireceğini kaydederek, 4 ülkenin imza konusunda mutabık kaldığını söyledi. TAPI projesinin inşaatının uluslararası enerji sektöründe jeopolitik açısında da önem arz ettiğini vurgulayan Berdimuhamedov, TAPI'nin güvenlik açısından da örnek teşkil edebileceğini kaydetti. Tedarikçi ülke olarak Türkmenistan'ın gerekli miktarı sağlayacağını açıklayan Berdimuhamedov, projenin gerçekleşmesi durumunda yeni pazarlara da kapı aralayabileceğini söyledi.

Zirvede konuşan Afganistan Devlet Başkanı Karzai ise, ülke olarak bu projenin gerçekleşmesi için ellerinde gelen gayreti göstereceklerini söyledi. Proje için önemli sorunlardan birisi de Afganistan'da güvenlik sorunu olarak değerlendirilirken, Afgan lider Karzai TAPI projesinin hayata geçirilmesi için bütün imkanları oluşturacaklarını kaydetti.

Hindistan Petrol ve Doğalgaz Bakanı Deora ise, Hindistan ekonomisinin kalkınması için projeden gelecek doğalgaza ihtiyaçları olduğunu belirtti. Projeye daha sonra dahil olduklarını söyleyen Deora, projenin hayata geçirileceğine inandığını, ancak fiyat, miktar ve güzergah konusundaki meselelerin bir an önce çözüme kavuşması gerektiğini vurguladı. Hükümetlerarası anlaşmanın bir garanti niteliğinde olduğunu kaydeden Deora, amaçlarının aynı olduğunu ifade etti.

Son olarak söz alan Pakistan Devlet Başkanı Zerdari ise, başta bu projenin hayata geçirileceğine inanmadıklarını ama şimdi bunun başarılabileceğine inançlarının tam olduğunu söyledi. Finans konusunun önemine değinen Zerdari, "Finans konusunu halledersek, projenin yüzde 50'sini gerçekleştirmiş sayılırız" diye konuştu. Doğalgazın Pakistan ekonomisini geliştirecek önemli bir güç olduğunu ifade eden Zerdari, bu açıdan taraf ülkelerden yardım beklediklerini söyledi.
Daha sonra 4 ülke arasında işbirliği anlaşması ile TAPI projesinin hayata geçirilmesi için çerçeve anlaşması imzalandı. Ancak anlaşmanın içeriği konusunda bilgi verilmedi. Görüşmede projenin inşaatına ne zaman başlanacağı ve fiyatı konusunda da bilgi verilmedi.

Türkmen doğalgazını Hindistan'a kadar ulaştıracak olan TAPI projesinin 1735 km uzunlukta olacağı ve yıllık 33 milyar metreküp kapasiteli olacağı öngörülüyor. Günlük 90 milyon metre küp taşıması planlanan hattan günlük Afganistan 20 milyon metreküp, Pakistan 35 milyon, Hindistan da 35 milyon metreküp doğalgaz alacak. Asya Kalkınma Bankası tarafından finanse edilecek projenin maliyetinin ise 7 milyar doları bulması bekleniyor.

16 yıldır gündemde olan ve ABD'nin de farklı platformlarda desteklediği proje, Afganistan başta olmak üzere bölge ülkelerinde çatışma ve istikrar sorunu dolaysıyla hep sürüncemede kaldı. Afganistan Maden Bakanı Vahidullah Şahrani eylül ayında yaptığı açıklamada, özellikle 735 km'si Afganistan sınırları içerinde geçecek olan ve Taliban güçlerinin de egemen olduğu bölgede geçmesi planlanan hattın güvenliğini, bölgedeki yerel güçlerin sağlayacağını kaydetmişti.
Dünya'nın en büyük 4. doğalgaz rezervine sahip Türkmenistan'ın son açıklanan rakamlara göre, 24.6 trilyon doğalgaz rezervi bulunuyor. Doğalgazının en büyük müşterisi Rusya'ya bağımlılıktan kurtulmak isteyen Türkmenistan, bu alandaki yatırımlarına ise devam ediyor. 2008 yılında Rusya'ya 50 milyar metreküpün üzerinde doğalgaz ihraç eden Türkmenistan, yaşanan global kriz sonrası bu sene sadece 10 milyar metreküp dolayında doğalgaz satabilecek. Özellikle Nisan 2009'da Rusya'ya giden Merkez-II doğalgaz hattında meydana gelen patlama sonrası gerginleşen enerji ilişkisinden sonra arayışlarını arttıran Türkmenistan, geçen sene aralıkta 7 bin km'lik ve 2015 yılına kadar 40 milyar metreküp doğalgazı Çin'e ulaştıracak Türkmenistan-Özbekistan-Kazakistan-Çin boru hattının açılışını gerçekleştirdi.

Ocak 2010'da ise İran'a olan yılda 8 milyar metreküp doğalgaz ihracatını 20 milyara kadar ulaştıracak Devletabad-Hangeran doğalgaz boru hattının açılışını yaptı. Öte yandan, Türkmen lider Berdimuhamedov, Türkmen gazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştıracak Nabucco Boru hattı projesinde de gaz tedarik edebileceklerini son dönemde çeşitli platformlarda dile getirdi.
Geçen sene Güney Yolöten doğalgaz yatağında Çin'in CNPC, Arap Gulf Oil and Gas ve Petrofac, son olarak da Güney Kore'nin Hyundai ve LG Konsorsiyumu ile 9.7 milyar dolarlık doğalgaz üretim ve sondaj tesisleri yatırım anlaşması imzalayan Türkmenistan, doğalgaz üretimini 2030 yılına kadar ise senede 250 milyar metre küpe ulaştırmayı hedefliyor. (Kaynak: haber10.com)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder